Stadyumlardaki protestolar ne anlama geliyor?
Türkiye’de yaşanan depremlerin ardından iktidara yönelik tepkilerin stadyumlara taşınması ne anlama geliyor? “Korku eşiğini” mi geçtiniz? Protestolar devam edecek mi? İstifa çağrılarını susturmak için maçlar seyircisiz oynanabilir mi? Hükümete karşı bağıran taraftarlar cezalandırılabilir mi?
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ara verilen Süper Lig’de hafta ortası oynanan bir günlük maçlarda hem Fenerbahçe hem de Beşiktaş taraftarları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti istifaya davet etti ve bu davetlere gelen tepkiler tartışma yarattı.
Gazeteci Bağış Erten, iktidara yönelik eleştirinin tribünlere de sıçradığını belirterek, statlara yapılan istifa davetlerini “siyasi” değil, “toplumsal tepki” olarak değerlendiriyor. “Dolayısıyla korkular engel olamaz. Toplumsal tepkiler barajı yıkma özelliğine sahiptir.” Erten, “Tıpkı 31 Mayıs’a kadar Gezi olayında olduğu gibi, hayatında bu korkulara yaklaşmayan, böyle bir siyasallaşma sürecinin eşiğine dahi gelmemiş insanlar bir anda istemsiz ve gönülsüz hale geldiler. Nasıl tepki verdilerse öyle davrandılar.” . Şu anda durum bu” diye ekliyor.
Dünyanın her yerinde otoriter yönetimler ile stadyumlar arasındaki ilişkide sorun olduğunu dile getiren Erten, “Stadyumları emir-komuta zincirinin bir parçası olarak görüyorlar. Ancak toplumsal muhalefeti bastırdığınız zaman, mecazi olarak üzerine bastığınız zaman her şey düzeliyor. o da bir yere sızıntılara basıp başka yerlere atlıyor.Tribünler de öyle.”Sıçramadan nasibini hep almış. Basarsanız, insanların bir araya geldiği diğer yerler, adım attığınız yerde tepkileri dile getirir.”
Gazeteci-yazar Kenan Başaran da stadyumlardaki protestoları “sokağa çıkması yasaklanan ve bastırılan protesto hakkının sığınağı” olarak tanımlıyor. “Stadyum daha anonim ve daha kalabalık. Güvenlik güçlerinin müdahalesine karşı da protestocuya bir nebze olsun koruma sağlıyor. Ama şimdilik” diyen Başaran, “Demokrasinin ideali, bireylerin demokratik tepkilerini sahaya yansıtabilmeleridir. sokak. Tribünlerde bağıran insan neden sokakta bağırmaz? Asıl soru bu” diye ekliyor.
Futbol-siyaset ilişkisi
Süper Lig’deki birçok futbol kulübünün AKP ile yakın ilişkileri var. Bu kulüplerin tamamı protestoları eleştiren açıklamalar yaptı. Ardından Kulüpler Birliği, spor kulüplerinin “siyasi tartışmaların parçası olmadığını” belirterek protestolardan uzaklaştı.
Bu kulüplerin futbola en fazla siyaset sokan grup olduğunu belirten spor yazarı ve yorumcusu İnan Özdemir, “Bunu bazı futbol kulüplerinin tepkiler üzerine hızla yaptığı ‘Devletimizin yanındayız’ açıklamalarında görebilirsiniz. Devlet Bahçeli, o kulüplerin yönetimlerine bakın, ya da bir ilçe teşkilatıyla görüşün, “Bu takımlar sporla toplumu yönetmeyi seviyorlar, aksi görüşe tahammülleri yok.”
Yarım asırdır hükümetlerin profesyonel sporcular kadar seyirciyi de yönetmeye çalıştıklarını, sporun siyasetçiler için “çok karlı bir branş ve kontrol edilmesi gereken bir alan” olduğunu belirten Özdemir, Türkiye’de iktidarın da iktidara geldiğinin altını çiziyor. yıllardır “başka sesler” duymaya alışkın değil.
“Yasal İmkansız”
Türkiye’de yıllardır ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan iktidar, tribünlerden yükselen eleştirel sesleri susturmaya çalışacağının sinyallerini gecikmeden verdi. MHP lideri Devlet Bahçeli, depremin yaralarının sarıldığı bir dönemde “sporun kirli siyaset malzemesi olarak kullanılmasını şiddetle kınadığını” belirterek, gerekirse bundan sonra maçların seyircisiz oynanması gerektiğini söyledi. . Bahçeli, daha sonra kalabalıkların arasına sızarak devlete ve hükümete meydan okuyanlara, önce cezalarının verilmesi çağrısında bulundu.
Ancak spor avukatı Emin Özkurt, Bahçeli’nin teklifinin “tartışılması bile anlaşılmaz” olduğunu söylüyor. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (CAS) tek Türk hakemi olan Avukat Özkurt, söz konusu sloganların “ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ve demokratik toplumlarda bireylerin temel hakları arasında yer aldığını” vurguluyor.
İYİ Parti Uluslararası Hukuk ve Spor Hukuku Başkan Danışmanı Özkurt, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi ile Anayasa’nın 26’ncı maddesinde ifade özgürlüğünün korunduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: görüşlerini tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Özkurt, “Anayasa’ya göre maçların seyircisiz oynanması mümkün olmasa da spor hukuku kapsamında inceleyecek olursak Türkiye Futbol Federasyonu’nun ilgili mevzuatını incelemekte fayda olacaktır.” Organizasyon ve disiplinin ya da maçın statların düzenli akışında oynanmasına neden olacak “Saha Etkinlikleri”; Irkçılık, etnik veya bölgesel ayrımcılık içeren “Çirkin ve Kötü Neşe”; Irk, dil, din, etnik köken ya da rastgele ayrımcılık yaparak insan onurunu zedeleyen “Ayrımcılık ve İdeolojik Propaganda” durumlarında Disiplin Kurulları tarafından verilebileceğine dikkat çekmektedir.
Ancak Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarlarının tezahüratları bu kapsamda değerlendirildiğinde Özkurt, hükümeti istifaya davet etmenin ne Anayasa ne de TFF talimatları kapsamında tanımlanmadığını, bunun tabi olabilecek bir eylem olmadığını belirtiyor. “seyircisiz oynama” yaptırımı.
FIFA’dan TFF’ye uyarı
Özkurt, “Sonucun prestijiyle tüm bu yasama kararlarından da anlaşılacağı gibi seyircisiz oynamanın cezasından söz edebilmek için maçın gidişatını aksatacak saha olaylarının olması gerekir. maç, ırkçılık, etnik ve bölgesel ayrımcılık içeren tezahüratlar Futbolun idari olarak veya TFF Yönetim Kurulu tarafından alabileceği herhangi bir karar yoktur.
TFF’nin veya diğer kurumların Fenerbahçe ve Beşiktaş aleyhine alacağı olası bir kararın hem anayasaya hem de TFF kararlarına açıkça aykırı olacağını söyleyen Özkurt, TFF’nin başvuracağı FIFA tarafından federasyon hakkında ayrı bir soruşturma süreci başlatılabileceğini söyledi. bağlı.
Destek ilahileri de duyulabilir
Beşiktaş, hükümetin istifa çağrılarının yapıldığı Vodafone Park’ta pazar günü Ankaragücü ile karşılaşacak. Fenerbahçe’nin bir sonraki iç saha maçı 16 Mart’ta.
Gazeteci Bağış Erten’e göre bundan sonraki maçlarda istifa çağrılarının kesilmesi veya hükümete destek sloganlarının duyulması şaşırtıcı olmaz.
Erten, “Depreme gelince insanların depreme tepkileri korku eşiğini aştı. Ama tıpkı Gezi’de olduğu gibi bir ayrım yapıldı. İlk üç gün söylendi, ardından gelen siyasallaşmanın bir karikatürü daha yapıldı. Aynen böyle bir süreç yaşayabiliriz, “4 gün sonra devletin uyguladığı şiddet, teftiş ve tehdit politikalarıyla insanlar ‘Depremde o kadar üzüldüm ki böyle bir tepki gösterdim’ diyerek geri adım atabiliyor. ve devlet” yorumunu yaptı.
Ancak tribünlerin artık iktidar kontrolünde olmadığını hatırlatan Erten, “Türkiye’de tribünler 1980’den itibaren sistemli bir şekilde depolitize edilirken, bugün izlenen politika tribünlerin yeni orta sınıf kimliğiyle tersine döndü. Yani onların projesi. Ellerinde patladı, umdukları tribün insanları depolitize ediyor, “Kavram aynı zamanda insan bir yere geldi diye tutamayacağınız bir öfke aracı haline geldi” dedi.
Stadyumlardaki eylemlerin “İktidar ve devleti yönetenler için de önemli bir uyarı olduğunu” ifade eden Erten, “Depremden sonra düşündüklerinden çok daha büyük bir toplumsal tepkiyle karşılaşıyorlar. bastırın, organize edin veya sindirin.İşte endişe eşiğini aşan budur.empati”.